Teknolojik Gelişme ve Nesil Farkı

Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği Teknoloji Fakültesi Doktora Programı - Yazılım Mühendisliğinin Bilişsel Temeller Dersi Araştırma Ödevi

Sunum:





Prensky 21. yüzyılda herkes dijital teknoloji çağında yetişeceğinden, dijital yerlilerle dijital göçmenler arasındaki ayrımın giderek ortadan kalkacağına dikkat çekerek “dijital bilgelik” (digital wisdom) kavramı çerçevesinde düşünmemiz gerektiğini öne sürmektedir. Prensky dijital teknolojinin bizi sadece daha akıllı değil, daha bilge yapacağına inandığını söylemektedir.

Sonuç olarak tüm araştırmacıların üzerinde hem fikir olduğu nokta, dijital dünyaya doğanlar ile bu dünyada teknolojik gelişmeleri süreç olarak takip eden yetişkinler arasında düşünme tarzı farklarının olduğudur. 21. Yüzyıl nesli dijital yerliler olarak dünyaya gelecektir. Yeni nesil insanlarının beyin yapıları ve düşünme tarzları, interaktif ortamlar sonucunda yeniden şekillenecektir. Bilişim teknolojileri alanındaki yenilikler bu değişimlerin öncüsü olacaktır.

Dijital yerlilerin bilgi arama, düzenleme ve bilgiye erişim biçimleri birçok mesleği olduğu gibi kütüphanecilik/bilgi yönetimi mesleğini de şekillendirecektir.

Andra Siibak tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada Estonya’daki dijital nesil üzerinde durulmuş ve bu neslin sosyal ve teknolojik yapısı ortaya koyulmuştur. Çalışmada açıkça belirtilmiştir ki, yeni nesil İnternet ve teknolojik gelişmeler sayesinde, ebeveynlerine göre daha interaktif ortamlarda yaşamakta ve bu ortamlara onlardan daha uyumlu hareketler göstermektedir.

Ola Erstad ise dijital nesil eğitimi konusunda bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada yeni neslin dijital ortamları daha sık kullandığı üzerinde durulmuş ve eğitim içeriğinin de buna göre düzenlenmesinden bahsedilmiştir.

Sosyal ağların sağladığı işbirliği, kişiselleştirme, kullanıcı destekli içerik ekleme ve üst veri gibi özellikler kullanıcı deneyimini zenginleştirmekte ve bu web sitelerini daha çekici kılmaktadır. Kütüphanelerin de sosyal ağlar kadar erişilebilir, esnek, işbirliği ve paylaşıma açık olmasını bekleyen kullanıcılar, yoğun olarak kullandıkları sosyal ağlar aracılığıyla kütüphanelere de erişmek istemektedirler. 

Kütüphanelerin geleceği dijital kullanıcıların bilgi gereksinimlerini başarılı bir biçimde sağlamalarıyla yakından ilgilidir. Aksi takdirde Web, Google ve Facebook ile yetişen “dijital yerliler” kütüphaneleri modası geçmiş kuruluşlar olarak görecek ve bilgi gereksinimlerini karşılamak için başka kuruluşlara ya da ortamlara yöneleceklerdir.

Dijital yerliler ile sosyal ağlar ve geleceğin kütüphaneleri üzerine başka bir çalışma ise, Yaşar TONTA tarafından 2009 yılında gerçekleştirilmisştir. 

Çalışmaya göre sosyal ağlar sadece sosyalleşmek ve eğlenmek amacıyla değil, bilgiye erişmek, öğrenmek ve profesyonel iş yapmak amacıyla da kullanılmaktadır. Facebook, MySpace, Flickr ve YouTube gibi Web 2.0 özelliklerine sahip sosyal ağlar en çok ziyaret edilen web siteleri arasında yer almaktadır.

Nörobiyoloji alanında yapılan son araştırmalara göre çeşitli türlerin algıları beyin yapısını değiştirir ve düşünme tarzını değiştirir. Böylece hayat boyunca dönüşümler devam eder. Eski fikir, belirli sayıda beyin hücresine sahip olduğumuz ve bu hücrelerin birer birer öldüğüydü. Bunun yerini, beyin hücrelerimizde ölenlerin yerlerinin yenileriyle doldurulduğu fikri aldı. 

Beyin çocukluk ve yetişkinlik hayatımızda kendi kendini yeniden düzenli olarak organize etmektedir. Buna da teknik olarak nöroplasite denmektedir. Farklı araştırmalar sayesinde görülmüştür ki farklı algılar beyin yapısında değişimlere sebep olabilmektedir. Teknolojik dil farkı eğitim açısından çok önemlidir. Çünkü eğitimciler dijital göçmen, öğrenciler ise dijital yerlidir. Yeni nesil öğrenci isteklerine bakılırsa;

Bilgiyi çabuk işlemek isterler, sadece metin görmektense grafiksel içerik daha ilgilerini çeker. Rastgele erişmelidirler ve ciddi işlerden çok oyunlar dikkatlerini çeker. 
Dijital göçmen olarak eğitimciler bunları sağlamakta ne kadar yeterlidirler? 
Bu yeni dil dijital göçmenlere tamamen yabancıdır. Onlara göre öğrenciler televizyondan veya İnternetten öğrenemezler çünkü kendileri öğrenemezler. Öğrenme eğlenceyle olamaz.
(Peki ya onların zamanındaki Susam Sokağı?)

Göçmenlik durumunun doğal bir süreci olarak, bazı kişilerin teknolojik yeniliklere uyumu, diğer bazılarına göre daha kolay olacaktır. Günümüz ebeveynleri, çocuklarının kullanarak öğrendikleri programları, kullanma talimatlarından öğrenmektedirler. Ayrıca öğrendiklerini uygularken de farklı uygulamaktadırlar. Bilim adamlarının da söylediği gibi, sonradan öğrenilen bir dil beynin farklı yerinde konumlandırılmaktadır. Prensky bu farklılığa öğrenilen dildeki aksan demiştir. Bu aksanlara birkaç örnek vermek gerekirse:
  • E-mail yazdırmak,
  • Bir doküman üzerinde düzenleme yapmak için bilgisayar kullanmak yerine önce onu çıktı almak sonra düzenlemek,
  • Bir web-sitesini inceletmek için kisşileri ofisine çağırmak (linkini göndermek yerine),
  • Gönderdiğim maili aldın mı diye telefon etmek...
Prensky’e göre, yeni neslin beyin yapılarının farklı olduğunu fiziksel olarak söyleyemesek de, düşünme yapılarının farklılaştığı söylenebilir. Bunun sonucu olarak da Prensky, yeni nesil öğrencilere “Digital Natives” yani “Dijital Yerliler” demiştir. Eğer teknoloji bir dil ise, yeni neslin ana dili bilgisayarlar, oyunlar ve İnternet yani teknoloji dilidir. 


Peki bu teknolojik dünyanın içinde doğmayanlar, teknoloji dilini sonradan öğrenmek zorunda kalanlar, yani bizler ne olacağız? Prensky çalışmasında teknolojik gelişmelere hayatının ilerleyen zamanlarında tanık olan kişileri “Digital Immigrants” yani “Dijital Göçmenler” olarak tanımlamıştır.
Genç nesilde, bilgi ve iletişim çağıyla birlikte ortaya çıkan değişimi ilk inceleyen kişi Marc Presnky’dir denilebilir. 

Prensky 2001 yılında yaptığı “digital natives, digital immigrants” adlı çalışmada 20. yüzyıl neslini, bilgisayarlar, video oyunları, kameralar, cep telefonları, müzik oynatıcıları ve dijital oyuncaklarla çevrili bir ortamda büyümüş nesil olarak tanımlamıştır. 

Bu nesilde kitap okuma saati ortalama bir lise mezunu için 5000 saatten az iken, 10000 saatten fazla oyun oynadıkları, 20000 saatten fazla televizyon izledikleri, ayrıca İnternet ve cep telefonlarının da hayatlarının ayrılmaz parçası olduğuna değinmiştir. Onların bu doğal ortamlarının neticesinde de artık bu neslin öğrenme yapıları ve algıları, kendilerinden öncekilerden farklı olmaktadır.

David Buckingham 2006 yılındaki bir çalışmasında, dijital nesil var mı sorusuna tartışmalı yasallaşmıştır. Çünkü Buckingham’a göre nesil olarak adlandırmak için çok daha genel kapsamlar gerekmektedir. Bu çalışmada teknolojik gelişmelerin tüm insanların hayatını etkilediğinden bahsetmiş, yeni nesle dijital nesil olarak isim vermenin tam anlamıyla mümkün olmadığını savunmuştur. 


Buckhingham’a göre teknolojiyi kullanma amaçları ve yöntemleri ne kadar farklı olursa olsun, yetişkinler de teknolojik çağın içerisindedir ve yeni nesle dijital nesil adı vermek tam anlamıyla doğru da olmayabilir.

Marmara Üniversitesi‟'ne bağlı fakültelerde eğitim gören 382 öğrenciye anket uygulanmış ve onların bilgi edinme yaklaşımları analiz edilmiştir. 


Yapılan çalışma sonucunda yeni bir kavram olarak “dijital melezler” önerilmiş; literatürde 1980 ve sonrası olarak belirlenen dijital yerlilerin doğum tarihinin milenyum çağı olan 2000 ve sonrası; dijital göçmenlerin doğum tarihinin 1970 öncesi ve dijital melezler olarak adlandırılacak grubun ise 1970 -1999 arası doğanlar olarak tanımlanması önerilmiştir.


Asiye Kakırman Yıldız’ın dijital yerliler üzerine yaptığı başka bir araştırma ise sosyal paylaşım sitelerindeki kullanımlarında mahremiyet kriterlerini önemseyip önemsemedikleri konusunda olmuştur. Bu çalışmanın sonucunda da ankete katılanların yarısına yakın bir grubun bu kriterleri önemsemediği görülmüştür.

Marc Presnky tarafından 2001 yılında gerçekleştirilen çalışmalar büyük yankı uyandırmış, sonrasında pek çok araştırmanın da temelini oluşturmuştur. 


Asiye Kakırman Yıldız tarafından 2012 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada dijital yerlilerin, yerli mi yoksa melez mi oldukları sorgulanmıştır. Gerçekleştirilen çalışmada Türkiye'‟de, 1980 sonrası doğan ve yaşları şu anda ortalama olarak 17 ile 25 arasında olan üniversite öğrencilerinin ne tam olarak dijital yerli ne de göçmen gibi davranmadıkları görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin, basılı ile dijital yayınları hâla birlikte hizmete sunan üniversite kütüphane yapıları gibi “melez” bir davranış sergiledikleri görülmüştür.


Sosyal psikoloji kişilerin düşünme yapısının deneyimlere bağlı olarak değişebildiğini kanıtlamıştır. Sosyal psikologların yaptıkları araştırmalarda, farklı kültürlerden kişilerin sadece farklı şeyleri düşünmekle kalmayıp aynı zamanda düşünme tarzlarının da farklı olduğu görülmüştür. Bunda çevre ve kültürün etkisinin çok olduğu görülmüştür. 


Eskiden herkesin aynı mantığı aynı şekilde kurduğu, aynı kategorileri aynı yolda kullandığı gibi düşünceler varken şimdi farklı deneyimlerin farklı gelişimler oluşturduğu ve farklı girdilerin farklı düşünme tarzları oluşturduğu bilinmektedir. Ancak tüm bunlar birden bire oluşabilecek değişimler değildir. Beyinde oluşan değişimler için farklı zamanlar gerekmektedir. Bilgisayarla birlikte çocukların beyin gelişimleri daha da farklılaştı. Farklı düşünme ve öğrenme yapıları oluşturdular.


Marc Prensky 2001 yılında bu konu ile ilgili çalısşmasının ikinci bölümünü yayınlamısştır. Bu ikinci çalısşmasında ise, ilk çalısşmasında bahsettiği öğrenme farklılıklarını nörobiyoloji ve sosyal psikoloji temellerine dayandırmısştır.


Günümüzde öğrencileri artık değişsti ve öğrenme stilleri de değisşti. 
Peki ne olmalıdır? 
Dijital yerliler eski yöntemlerle mi öğrenmelidir yoksa dijital göçmenler yeni yöntemleri mi öğrenmelidir? 
Dijital göçmenler için ne kadar üzücü olsa da, beyin fonksiyonları geri gidemez dolayısıyla yeni öğrenme stillerine ayak uydurmaları gerekmektedir. Çocuklar, yeni teknolojiye, dile ve dünyaya doğmaktadırlar ve doğal olarak eskiye karşı direnç göstermektedirler. Eğer onları eğitmekten vazgeçmeyi düşünmüyorsak, eğitim yöntemlerimizi ve içeriklerimizi yeniden düzenlemeliyiz. Bunun için gerekli tüm materyaller günümüzde mevcuttur.

Günümüz teknolojisi hızla ilerlemekte ve her geçen gün gücü de artmaktadır. Yeni ürünler her geçen gün piyasada kullanıcılarla buluşmaktadır. Teknolojik ürün üreten firmaların artması rekabeti de beraberinde getirmiş, artan rekabet ile birlikte de gelişim ivmesi daha da artmış, hatta katlanır boyutlara gelmiştir.
  • Peki bu gelişmeler sonucu ortaya çıkan ürünlerin hitap ettiği kullanıcı kitlesi kimlerdir? 
  • İnsanların yeni ürünlere uyum sağlaması için neler yapılmaktadır? 
  • Genç nesil teknolojiye daha mı yatkındır? Yatkın ise bunun sebebi nedir? 
  • Teknoloji de kuşak farkı var mıdır? 
Bu çalışmada, geçmişten günümüze bu sorular üzerinde durulmuş ve bu konuları tartışmış bazı çalışmalar incelenmiştir.



KAYNAKLAR

Buckingham, D. (2006). Is There A Digital Generation? Digital Generations: Children, Young People and New Media , 1-14.
Erstad, O. (2010). Educating the Digital Generation. Nordic Journal of Digital Literacy , 1-18.
Prensky, M. (2001a). Digital Natives, Digital Immigrants. On the Horizon, MCB University Press , 1-6.
Prensky, M. (2001b). Digital Natives, Digital Immigrants. On the Horizon NCB University Press , 1-9.
Prensky, M. (2009). H. Sapiens Digital: From digital immigrants and digital natives to digital wisdom. Innovate: Journal of Online Education , 1-9.
Siibak, A. (2009, September). Self-presentation of the "Digital Generation" in Estonia. Estonia: University of Tartu.
Tonta, Y. (2009). Dijital Yerliler, Sosyal Ağlar ve Kütüphanelerin Geleceği. Türk Kütüphaneciliği , 742-768.
Yıldız, A. K. (2012). Dijital Yerliler Gerçekten Yerli mi Yoksa Dijital Melez mi? The Journal of Academic Social Science Studies , 819-833.
Yıldız, A. K. (2012). Sosyal Paylaşım Sitelerinin Dijital Yerlilerin Bilgi Edinme ve Mahremiyet Anlayışına Etkisi. Bilgi Dünyası , 529-542.
Palfrey, J. ve Gasser U. (2010). Born digital: Understanding the first generation of digital natives. NewYork, NY, USA: Basic Books.

1 yorum: